Mâlikî Mezhebi
İslâmiyet'te, îmânda birbirinden ayrılmayan ve hepsi Ehl-i sünnet îtikâdı üzere olan dört hak mezhepten birisi. Usûl ve esasları, İmam-ı Mâlik bin Enes tarafından açıklanan fıkhî (veya amelî) mezhebin adı. Hak olan dört mezhebin diğerleri, Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleridir.
Allah-u teâlâ, bütün Müslümanlardan tek bir îmân istemektedir. İslâmiyet'te, îmânda, îtikâtta tefrikaya, ayrılığa izin verilmemiştir. Resûlullah efendimizin inandığı ve bildirdiği ve Ashâb-ı kirâmın naklettiği gibi îmân eden Müslümanlara “Ehl-i sünnet ve'l-Cemaat” veya kısaca “Sünnî” denir. Sünnî Müslümanlara, mezhep imâmı olan büyük İslâm âlimleri tarafından, Kurân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde hükmü açıkça bildirilmemiş olan bâzı ibâdetlerin ve günlük muâmelelerin târifinde ve yapılışında gösterilen ve Allah-u teâlânın rızâsına kavuşturan yollara amelî mezhepler (veya fıkhî mezhepler) denilmiştir. Mezhep imâmı olan büyük İslâm âlimlerinin aralarındaki böyle ictihâd ayrılıklarına dînin sâhibi izin vermiş ve bu hâl her zaman ve her yerde Müslümanların İslâmiyet'e dosdoğru uymalarını temin ederek, Müslümanlar için rahmet olmuştur. Nitekim hadîs-i şerîfte; “Âlimlerin mezheplere ayrılması rahmettir.” buyruldu.
Mâlikî Mezhebi, İmâm-ı Mâlik bin Enes'in yoludur. Ehl-i sünnet îtikâdından olan Müslümanlardan, amellerini, yâni ibâdet ve işlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara “Mâlikî” denir. Mâlikî mezhebinin kurucusu, reisi, İmâm-ı Mâlik bin Enes'tir. Asıl ismi, Ebû Abdullah Mâlik bin Enes bin Mâlik bin Ebî Âmir Amr Teymî Esbahî'dir. 715 (H.95) yılında Medine'de doğdu ve 795 (H.179) yılında orada vefât etti. Bir hadîs-i şerîf okumak için abdest alır, edeple diz çökerdi. Rasûlullah efendimizin bulunduğu bir toprağa, hayvanların ayakları ile basıp geçmekten hayâ ettiğini, utandığını söyleyerek Medine'de hayvana binmezdi. Haksız bir fetvâyı vermediği için yetmiş kırbaç vuruldu. Muvattâ adındaki hadîs kitabı çok kıymetlidir.
Mâlikî mezhebindeki usûl
İmâm-ı Mâlik bin Enes, talebelerinin ve kendisine sual soranların, dînî meselelerdeki müşküllerini hallederken, ortaya koyduğu ve takip ettiği usûller, mezhebin temel kâideleri olmuştur. Mezhebin hükümlerini ortaya koyarken takip ettiği usûl; diğer bütün müctehidlerin usûlüne benzemekle berâber, bâzı farklılıklar da vardır. Bütün müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını Kurân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açık olarak bulamazlarsa, bu iş için (icmâ) var ise, öyle yapılmasını bildirirler. İcmâ, Ashâb-ı kirâmın ve onlardan sonra gelen Tâbiîn denilen âlimlerin bir meseledeki sözbirliğine denir. Bir işin nasıl yapılması lâzım olduğu icmâ ile de bilinmezse, müctehidler kendileri kıyâsta bulunarak ictihâd ederler, meselenin dînî hükmünü bildirirler. Kıyâs, Kurân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde, hakkında açık bir hüküm bulunmayan bir işi, açık hüküm bulunan diğer bir işe benzeterek hükme bağlamaktır.
İmâm-ı Mâlik (R.A.), bu dört delilden başka, Medîne-i münevverenin o zamanki halkının sözbirliğini de senet kabul ederdi. “Bu âdetleri, babalarından, dedelerinden ve nihâyet Resûlullah'tan görenek olarak gelmiştir.” dedi. Bu senedin, kıyâstan daha üstün olduğunu söyledi. Fakat diğer üç mezhebin imamları, Medîne halkının âdetini, dînî hükümlere senet, vesika olarak almadı. İmâm-ı Mâlik'in ictihâd usûlüne “rivâyet yolu” denir. Kendisi Medîne-i münevverede oturuyordu.
İmâm-ı Mâlik, yetmiş büyük din âlimi (imâmı), ilimdeki yüksekliğine ve ehliyetine şehâdet ettikten sonra, dinde fetvâ vermeye başladı. Kendisinden ders okuduğu hocaları bile gelip fetvâ almışlardır. Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerini toplayarak El-Muvattâ adındaki hadis kitabını yazdı. Hadîs-i şerîfleri fıkıh konularına göre derleyen ilk hadîs kitâbı budur. Çok âlim şerh etmiş ve açıklamıştır. 17 yaşında ders vermeye başladı. Dersinde bulunanlar, hocasının derslerinde bulunanlardan çoktu. Hadîs ve fıkıh öğrenmek için kapısına toplanırlardı. Kapıcı tutmak zorunda kaldı. Önce talebesine sonra halktan herkese izin verilir, içeri girerlerdi.
İmâm-ı Şâfiî ile Ahmed bin Hanbel, İmâm-ı Mâlik'in sohbetlerinde bulunmuşlar ve ilminden çok istifâde etmişlerdir. Bunların, İmâm-ı Mâlik'in talebesinden olması, onun şeref ve üstünlüğüne kâfi ve en büyük vesîkadır. Kendisinden daha birçok kimse ilim öğrenip, her biri memleketlerinin imâmı (âlimi) ve insanların rehberi olmuşlar. Bunlardan bâzıları şu zâtlardır: Muhammed bin İbrâhim bin Dînâr, Ebû Hâşim ve Abdülaziz bin Ebi Hâzım. Bunların her birisi dinde ictihad sâhibi ve ehli idiler. Muin bin İsa, Yahya bin Yahya, Abdullah bin Mesleme-i Ka'benî, Abdullah bin Veheb gibi daha nice talebesi vardır. Bütün bunlar, hadis ilminin mümtâz (seçkin) şahsiyetleri olan İmâm-ı Buhârî ve Müslim'in, Yahya bin Muîn'in ve diğer hadîs âlimlerinin üstatlarıdır.
Mâlikî mezhebinde Et-Tefrî ve El-İhkâm en meşhur fıkıh kitaplarıdır. Ayrıca El-Müdevvent-ül-Kübrâ ve şerhleri, Hırakî'nin Muhtasar'ı ve şerhleri de meşhurdur. Hepsi de Arapça'dır.